galiba baharı açıyorum. bahar derken elbette havadan bahsetmiyorum. yemek yılının baharına girmek üzereyiz. her sene olduğu gibi bu sene de bir heyecanla "baharı" bekliyorum. yemeklere bahar gelmesi ne demek? enginar demek. taze iç bakla demek. biraz daha sonra sultani bezelye demek. tabii ki kuzu. yabani otlar fışkıracak demek. yaz başı yerli kuşkonmaz demek. sonra da yaz gelir zaten.
iki gün evvel bakla içleri almıştım, buzdolabında duruyorlardı. üşenmedim ayıkladım. canım makarna istiyordu, üşenmedim bir de orecchiette için irmik unundan hamur tuttum. tek kişi olunca kolay. iki kişiye de olur, ama oradan sonrası delinin pösteki saymasına girer.
gerisi kolaydı. eldekiler de baklayı destekler gibiydi. su teresi, taze soğan, dereotu, taze nane ve de keçi peyniri. döküm tavada az tereyağı erittim. ekşi maya ekmek kırıntılarını kıtırdattım. makarnayı haşlarken son 1 dakikasında ayıklanmış baklaları da aynı suya attım. hepsini süzüp, ekmek kırıntılarını çıkardığım tavaya aldım. onlar tıngırdarken içine su teresi, incecik doğranmış taze soğanın yeşilleri, azıcık sarımsak, biraz limon kabuğu, bol da karabiber. ateşi kapattım, dereotu ve naneyi ekledim. bir de keçi peyniri ve en üste de tereyağında çevirdiğim ekşi maya ekmek kırıntıları.
baklanın tatlılığı, hamurun dişe gelişi, keçi peynirinin kremamsı dokusu, ekmek kırıntılarının baharlı kıtırlığı, dereotu ve nanenin tazeliği. farklı doku ve lezzet katmanlarının uyumu.